Gençlere Sesleniyorum-27 NİÇİN YARATILDIK?…

Sevgili Gençler!

Bir insanın yağmur yağarken şemsiyesini alıp da dışarı çıkması doğru bir harekettir. Ama yağmur yağmadığı halde şemsiyesini açarak dışarı çıkması yanlış bir harekettir.

Dolayısıyla, Türkçemizde kullanılan doğru ve yanlış kelimeleri şarta bağlı olarak isabetli olan şey veya olmayan şey mânâsındadır. Halbuki iki kere iki dört eder. Yağmur yağsa da dört eder, güneş açsa da dört eder, bir hafta önce de dört eder, bin yıl önce de dört eder.

İşte hiçbir şarta bağlı olmaksızın kesin olarak doğru olan şeye HAK (GERÇEK) denir.

Bunun tersi, yani bir insan iki kere iki üç dediği zaman yağmur yağsa da yanlıştır, güneş açsa da yanlıştır, bir hafta önce de yanlıştır, bin sene önce de yanlıştır.

Her şart altında yanlış olan şeye ise BATIL(GERÇEK DIŞI) denir.

Şimdi bu temel esaslar altında doğru olan gerçeklere büyük bir dikkatle bakalım:

Başımızı gökyüzüne çevirip baktığımız zaman ne görüyoruz? Sonsuz bir kainat, sonsuz bir güzellik, sonsuz bir nizam, o kadar büyük bir kainat ki, içerisinde bir yıldızın ışığı diğer bir yıldıza 100 milyon senede bile gidemiyor.

Işığın bir saniyede 300 bin km. yol katettiğini düşünecek olursak bu ne büyük azamettir Ya Rabbi!

Cenab-ı Hak insanlara bir esere bakarak bu eserin sahibi hakkında fikir edinme kabiliyeti vermiştir.

Bir resme baktığımız zaman bu resmi yapan kimsenin çocuk mu, olgun bir insan mı, sinirli mi, huzurlu mu olduğunu anlamak mümkündür.

İşte bunun gibi bu kainata baktığımız zaman en ufak bir yerinde bir ak-saklık bulunmayan, bir uyumsuzluk olmayan, şurada da müteahhitin parası yetişmemiş burayı da idare edivermiş, sen de oraya bakmayıver kardeşim, denmesine ihtiyaç duyulacak en ufak bir kusur bulunmayan bu kainatın Yaratıcısı da elbette her türlü kusurdan münezzeh sonsuz Kadir-i Mutlak (mutlak Kudret) sahibi olan Rabbimiz’dir.

Dolayısıyla etrafımıza baktığımız zaman yaratıcımız olan Rabbimizin KADİR sıfatıyla muttasıf olduğunu idrak etmememiz mümkün değildir.

Sevgili Gençler!

Rabbimiz her türlü eksikten, noksandan münezzehtir. Sonsuz Kudret sahibidir.

Bir hadis-i kutside Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad ettim. Beni bilsinler diye mahlûkatı yarattım.’ (Keşfü’l-Hafa, C.2-5-132, H.No: 2016)

Bir yerde çok kıymetli bir hazine olsa, ama onu kimse bilmese; diğer yerde ise bir hazine olsa kendisini bilecek bir kainatı yaratsa ve bilinse, elbette ikinci hâl birinciye nazaran daha büyük bir ‘Kuvvet ve kudret’ ifade eder.

Rabbimiz ise sonsuz kuvvet ve kudret sahibidir.

Hadis-i Kutside de bildirildiği gibi; işte bu yüzden bu kainat yaratılmıştır.

Sevgili Gençler!

Yaratılan bu kainatta cemadat var; canlı nebatlar, hayvanlar ve insanlar var.

İnsan yaratılanın en mükemmeli, en şereflisidir (Eşref-i Mahlûkattır.)

O halde insan Niçin Yaratıldı?

İnsanın bütün diğer yaratılanlardan, nebatlardan ve hayvanlardan üstün olmasının temelinde Cenab-ı Hakk’ın ona verdiği beş önemli meziyet bulunmaktadır.

Bunlar insana verilen;

1- Doğru ile yanlışı,

2- Güzel ile çirkini,

3- İyi ile kötüyü,

4- Faydalı ile zararlıyı,

5- Adalet ile zulmü,

ayırabilme meziyetleridir.

Sevgili Gençler!

Diğer mahlukatta bu kıymetli meziyetler yoktur.

Bunun için bir insan bu meziyetleri ne derece süratle ve isabetle kul-lanabilirse o insana o derecede “akıllı” diyoruz.

Bir insan, bu beş temel meziyete ve akıla sahip olunca o insanda iman olur. İnsanı yücelten işte bunlardır: Akıl, iman ve beş temel meziyet.

Eğer insan gibi mükemmel bir mahluk yaratılmasaydı bu Rabbimizin sonsuz “Kudret” sıfatına uygun düşmezdi. Çünkü birçok güzellikler yaratılmış ama bunu gören, sezen yok. Bu bir eksiklik olurdu. Ondan dolayı, insanın yaratılması Yüce Rabbimizin sonsuz Kudret sıfatının bir gereğidir.

İnsanı yaratan Yüce Allah olduğuna göre, insanın yaratılış sebep ve hikmetini de en iyi bilen O’dur.

Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor:

Ben insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”( Zarıyat Suresi, Ayet:56)

Sevgili Gençler!

Rabbimizin “Kudret” sıfatıyla birlikte bir de “Âdil” sıfatı var.

İşte bundan dolayı; yani mahlûkatın bir çeşidi olan insanoğluna diğer mahluklardan farklı olarak bu kıymetli meziyetler emanet edilip verilince adalet gereği, insanoğlunun imtihan edilmesi gerekmiştir.

Nitekim bir insanın çok kıymetli ve paha biçilmez bir pırlantası olsa bunu uzak  yerdeki bir kimseye göndermesi gerekse “Ahmet! Kilerde bir taş var, al bunu falanca yerde filanca kimseye götür ver.” diyemez.

Taş paha biçilmez değerde olduğu için, uzun uzun düşünür, araştırır, en uygun bir kimseyi bulur. Ona, “Bu taş çok kıymetlidir, paha biçilmez kıymettedir. Bunu gözünden ayırmayacaksın, yatarken karşına koyacaksın, üstündeki ipek örtüyü açmayacaksın… vs.” Diye uzun uzun tenbihte bulunur.

Eğer Ahmet bu tenbihata dikkat eder, emaneti ulaştırılması gereken yere sağlam olarak ulaştırırsa, ona “aferin” denir ve bir mükafat verilir.

Yok eğer bütün bu tenbihata rağmen taşı kaybeder veya çaldırırsa o zaman da Ahmet’e çok büyük bir ceza verilmesi zaruri olur. Çünkü Adalet bunu gerektirir.

Sevgili Gençler! İmam Şafii Hazretleri bir gün sabah namazından sonra evine dönerken yolda birine rastlar. Adam önce selam verir.  İyi dilek ve dualarda bulunduktan sonra da “nasıl sabahladın?” der. İmam Şafii nasıl sabahladığını şöyle anlatır: Sekiz şeyin benden istendiğini düşünerek sabahladım.

Soruyu soran adam şaşırır: Ya İmam, kim sizden sekiz tane şey isteyebilir?Siz hiç kimseyle takışmazsınız!…

İmam Şafii tebessüm ederek şunları söyler:

  1. Rabbim benden kendisine gerçek kul olmamı istiyor,
  2. Resulullah (s.a.v) benden sünnetine uymamı istiyor,
  3. Eşim ve çocuklarım günlük nafaka istiyor,
  4. Nefsim kendisine tabi olmamı istiyor,
  5. Şeytan ise arkasından gitmemi istiyor,
  6. Kiramen Katibin melekleri iyi şeyler, sevaplar yazdırmamı istiyor,
  7. Geçen günler ihtiyarlamamı istiyor,
  8. Ölüm Meleği(Azrail Aleyhisselam)hazır olmamı istiyor.

İşte ben bütün bu isteklerin muhatabı olarak sabahlamış bulunuyorum.

Her sabah bu sorular cevap bekliyor!…

İmam Şafiyi dinleyen adam, düşünmeye başlar. Birkaç dakikalık tefekkürden sonra sorar:

Ya İmam, bu saydığın şeyler sadece senden mi isteniyor? Benden de isteniyor mu?

İmam Şafii Hazretleri tebessüm ederek şöyle der: Orasını sen düşün!…

Adam başını önüne eğerek şöyle söylenip yoluna devam eder:

Meğer her sabah benden neler isteniyormuş da benim haberim yokmuş… Ben de her sabah bunları mutlaka düşünmeliyim…

İşte insanı, dünya hayatında başarıya ulaştıran, ödül kazanmasına vesile olan istekler!….

Sevgili Gençler!Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette ahiret hayatı, takva sahipleri (Allahtan hakkıyla korkanlar) için daha hayırlısır. Hala aklınız başınıza gelmeyecek mi?” ( En’am Suresi, Ayet: 32)

Sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’min Suresi, Ayet:115) buyurarak biraz sert ama ikaz edici ve uyarıcı bir tarzda, yaratılışımızda bir gaye ve hedefin varlığını haber veriyor…

Rabbimiz “Âdl” sıfatının bir tecellisi olarak,  kendisine sayısız nimetler ve kıymetli meziyetler verdiği insanoğlunu bu dünya hayatında imtihan ediyor.

Biz dünya hayatına bir imtihan için geldik, çeşitli vesilelerle imtihan oluyoruz. Sonra da imtihan için geldiğimiz bu dünyada süremiz dolunca ebedi hayata gideceğiz. Orada ya ödül alacağız veya ceza göreceğiz.

Bu dünya hayatındaki imtihanda başarılı olana ödül olarak ebedi CENNET HAYATI vardır. Orada Peygamberlerle, Şehidlerle, Velilerle, Alimlerle, Salihlerle beraber olacaktır.

Ancak bu dünya hayatındaki İlahi imtihanlarda başarı gösteremeyen, isyan ve inkar eden mücrimler, fasıklar, münafıklar ve kafirler ise cezaya çarptırılacaklardır. Bunun için telafi sınavı da yoktur. Çünkü bir daha kesinlikle bu dünyaya dönmemek üzere ebedi alemegidiyoruz. Geri dönüşü yok!…

Cenab-ı Hak bu imtihanda hepimize kolaylıklar, yüz aklığı ve başarılar versin. İmanla, Kur’anla ve salih amellerle bu geçici imtihan dünyasına veda etmemizi nasip eylesin.  Amin.

Prof. Dr. Bayram ALTAN

Previous Gençlere Sesleniyorum-28 İMTİHAN OLUYORUZ!…

Leave Your Comment